An.
Özlemek. Eski Türkçe bir sözcük. Kökü ise “öz”. Öz, yani en temel anlamıyla benlik, ruh hali, kendidir. İnsanın özlediği kalbinin çekirdeğidir, özü yani en saf halidir. Bu kadar içsel bir duygu herkese karşı duyulan bir eylem olmasa gerek. Peki biz kimleri özleriz? Sevdiklerimizi, beraber gülebildiklerimizi, bu hayatta olmasını istesekte artık olmayacaklarını bildiklerimizi… İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı diyor Ümit Yaşar Oğuzcan, yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var… O yüzümüzü ekşiten buruk tadı hemen hemen hepimiz biliriz. Bir eylem bu kadar acı verici olurken onu neden bu denli çok sever ve benimseriz? Sonunda o şeye kavuşacağımızın hayali mi bizi özlemeye tutundurur? Ümit Yaşar ekliyor özleme; “bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem” Bu kadar buruk bir tadın nasıl bu kadar güzel bir kokusu olur? Özlemek ve beklemek iki zıt kelime. Özlemek içimizi kıpır kıpır yaparken beklemek içimize beton döker adeta. Ama özlediklerimizi bekleriz. Telaşımız yoktur. Sonsu...