An.
Özlemek. Eski Türkçe bir sözcük. Kökü ise “öz”. Öz, yani en temel anlamıyla benlik, ruh hali, kendidir.
İnsanın özlediği kalbinin çekirdeğidir, özü yani en saf halidir.
Bu kadar içsel bir duygu herkese karşı duyulan bir eylem olmasa gerek. Peki biz kimleri özleriz? Sevdiklerimizi, beraber gülebildiklerimizi, bu hayatta olmasını istesekte artık olmayacaklarını bildiklerimizi…
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı diyor Ümit Yaşar Oğuzcan, yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var… O yüzümüzü ekşiten buruk tadı hemen hemen hepimiz biliriz.
Bir eylem bu kadar acı verici olurken onu neden bu denli çok sever ve benimseriz? Sonunda o şeye kavuşacağımızın hayali mi bizi özlemeye tutundurur?
Ümit Yaşar ekliyor özleme; “bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem”
Bu kadar buruk bir tadın nasıl bu kadar güzel bir kokusu olur?
Özlemek ve beklemek iki zıt kelime. Özlemek içimizi kıpır kıpır yaparken beklemek içimize beton döker adeta. Ama özlediklerimizi bekleriz. Telaşımız yoktur. Sonsuza kadar bekler miyiz? Eğer hayat karşımıza farklı nedenler çıkartmazsa özümüzle özdeş olmuşları sonsuza kadar bekleriz. Belki ulaşamayız, aradan zaman geçer, beklediğimiz kalbimizin kullanılmayan bir odacığında yerini alır, ama oradadır, kaybolmamıştır. Yıllar geçse ve ona ulaşılsa odacığın kapısı açılır, içerisi çiçeklerle dolar, pencereleri açılır, ılık rüzgarlı temiz hava içeriye dolar…
Çok sevdiklerimizi, özümüzle öz olmuşları daha bir çok özleriz. Yitirdiklerimizi de özleriz, güzel geçirdiğimiz vakitleri, unutulmaz anıları. Çünkü zaman bizi tekrar eskiye götürmez. An’ ı sadece bir defalık yaşatır.
“Eskilere dönsek” deriz, “eskiden çok güzeldi” deriz. Bunu içi keşkelerde dolmuş insanlardan çok duyarız. Onlar yaşayabilecekleri daha güzel yılların olabileceğine değil, yitirdikleri güzel an’ların özleminde sıkışıp kalmışlardır. Belki de kendi özlerini o atmosferde bıraktıkları için yollarını bulamayanlardır. Ama bu kayboluş hiç bir bulunuşa kolay kolay değişilmeyecek bir kayboluştur.
Özlemek güzel, özlemek anlamlı, özlemek umutlu…
Ya çok sevdiklerimizi özleriz ya da zamanda bulunduğumuz an’ı çok sevdiğimiz için an’da kalmayı özleriz. Öyle ki “beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa bizi” sevdiklerimizle nice an’larda hapsolmak istediğimiz içindir…
Yorumlar
Yorum Gönder